Okul öncesi Dönemde Karşılaşılan Gelişimsel Durumlar
Okulöncesi dönemde çocukta sıkça karşılaşılabilecek normal gelişimsel özellikler bazen problem durumlarla karıştırılabilir. Okulöncesi dönemde çocuklarda gözlenen pek çok normal gelişimsel özellik, ergenlikte veya yetişkinlikte gözlendiğinde normal karşılanmayabilir. Bu yazı; okulöncesi dönemde gelişimin gereği olarak gözlenebilecek pek çok özellikten en sık biçimde problem durumlarla karıştırılabilecek olanları tanıtmak amacıyla hazırlanmıştır.
Benmerkezcilik- Egosantrizm
Okulöncesi dönemdeki benmerkezcilik temel olarak iki alanda gözlenmektedir: dil ve düşünce. Benmerkezci konuşma genellikle üç ila dört yaşlarında sıkça gözlenen ve çocukların “ben” kelimesi üzerine kurgulanan konuşmalarıdır. Benmerkezci düşünce ise; çocuğun diğerinin bakış açısını almada yaşadığı güçlük olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan çocuğun bir diğerinin bakış açısından olayları kesinlikle göremeyeceği gibi bir sonuca varılmamalı daha ziyade çocuğun aynı anda birden fazla bakış açısıyla bir durumu ele almasının oldukça güç olduğu anlaşılmalıdır. Benmerkezcilik özelliği- sosyal olarak çevredeki yetişkinleri zorlayıcı olabilir çünkü çocuk çoğu sosyal durumu sadece kendi bakış açısıyla ele alma eğilimindedir. Bu nedenle bu yaş grubundaki çocuklara her defasında bir durumun belli yönü tanıtılmalı ve çocuğun durumu kontrol etmesi ve sistemli biçimde irdelemesine fırsat verilmelidir.
İnatçılık
Çocuğun gelişim aşamaları incelendiğinde bir buçuk ila dört yaş arasındaki dönemde, çocukta inatlaşma davranışlarının yoğun olarak yaşandığı görülür. Bu inatlaşma aslında çocuğun “ben bir birey olarak varım , düşüncelerim ve davranışlarım değerli ve geçerli” tutumunu yansıtmaktadır. İnatçılığın süresi ve boyutu, çocuğun gelişimsel tablosuna, çocuğun mizaç özelliklerine, anne baba tutumlarına, pekiştirildiği çevreye ve pekiştiren ajanlara göre değişebilir. Çocuğun doğal inatçılık döneminde anne-babanın çocuğuyla özellikle beslenme, tuvalet gibi temel ihtiyaçları hakkında inatlaşması, inatçılığın çocuğun kişiliğinin bir parçasıymış gibi gelişmesine neden olabilir. İnatçılığın bir davranış bozukluğu olarak kabul edilmesi ise, sözü edilen yaşların dışında da yoğun biçimde inatlaşma davranışının olmasıyla belirlenir. İnatçılığın engellenmesi için en etkili yöntem ise, bu yaşlarda çocuğun bağımsızlık ihtiyacını ve güvenini desteklemek için, onun “halledebileceği” şeyleri deneme çabalarına sabırla izin vermek ve uzaktan koruma, yönlendirme ile bu hassas inatçılık-bağımsızlık dengesini sağlamaktır.
Kardeş Kıskançlığı
Kıskançlık, özellikle çocuğun sevdiği kişiden beklediği ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine verilen doğal bir yanıttır. Küçük kardeşe duyulan kıskançlık, çocukların yaşamında gözlenen en yaygın kıskançlık örneğidir. Çocukta yaşanan kıskançlık durumunda; saldırganlık, alt ıslatma, tırnak yeme, parmak emme gibi davranış problemleri gözlenebilir. Araştırmalar kardeşin doğumuyla birlikte yaşanan kıskançlığın , 5 yaşından küçük çocuklarda etkilerinin daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu yaş aralığının çocuğun daha duyarlı olduğu ve kolay etkilenebildiği dönem olduğu göz önüne alındığında; bu dönemi en sakin biçimde atlatmak için anne-babaların büyük çocuğun yaşını da dikkate alarak problemlerin çözümü için gerçekçi hedefler koyması ve sabretmesi gereklidir.
Korkular
Çocuklarda gözlenen korkuların birçoğu özellikle bilişsel gelişimlerinin bir parçasıdır. Çocuklar bu korkuları sayesinde çevreleriyle uyum içinde yaşamayı öğrenirler ve tehlikelere karşı güvende olurlar. Fakat korkular yoğun olarak ortaya çıktığında birçok açıdan sorun oluşturabilir. Okulöncesi dönemde, özellikle iki ila beş yaşları arasında çocuklarda en sık rastlanan korkular arasında, hırsız, köpek, şimşek, yalnız kalma, motor gürültüsü, karanlık, ani ses ve hayali yaratık sayılabilir. Araştırmalar genellikle korkuların altı yaşından 12 yaşına doğru giderek azaldığını göstermektedir. Temelde iki tür korkudan bahsedebiliriz; deneyim sonucu ortaya çıkan korkular ve öğrenilen veya taklit edilen korkular. Deneyim sonucu elde edilen gerçek korkular; köpeğin ısırması, deprem, yüksekten düşme gibi gerçek durumların yaşanması sonucu ortaya çıkar ve abartılmadığı sürece bireyi olası tehlikeye karşı uyarır ve bireyin temkinli olmasını sağlar. Öğrenilen veya taklit edilen gerçek dışı korkularsa çocukların genellikle ailesindeki bir yakınından, arkadaşlarından veya medya organlarından öğrenilir. Çocuklarda gerçek dışı korkular, sıklıkla anne-babaların tedirgin davranışlarının etkisi sonucu oluşur. Bu tür korkuların üstesinden gelmek için arka planda saklı nedenleri araştırmak ve aşamalı olarak çocuğa korkuyla baş edebilmesini öğretmek gerekir.
Yukarıda çok kısaca özetlenen durumlar genelde çocuklarda oldukça açık biçimde gözlenen özelliklerdir. Çocuklar en az bu durumlar kadar önemli ama pek de fark edilmeyen pek çok davranış gösterir. Sıklıkla da bu “göze batmayan” davranışlar, çocuğun büyümesi hakkında bizlere daha geniş bir anlayış sağlar. Hepimizin, fark edildiklerinde bize neşe veren ve çocuktaki değişimi anlayışımızı güçlendiren, bu belli-belirsiz davranışları görmeye açık olmamız dileğimle.
Ahu ÖZTÜRK
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı
Gelişim Psikolojisi Uzm. Dr.